Kadınlar...
Şehirler...
Kadınlarda yaşadıkları şehirlere benzer o şehrin dertlerini , sevinçlerini kendilerine göre harmanlayıp sunar kendini insanoğluna. Bir mıknatıs gibidir sanki şehir, kadın ne kadar mutsuz olsada ne kadar şikayet etsede kapıyı vurup çekip gidemez,küsemez eksi kutbuna... Aslında yaşanan bir nevi esarettir,seni terkedeceğim ,gidiceğim diye tehditler savursada kurtulamaz bir türlü ikna edemez şehrini... sarmalanmış, kanına girilmiştir bir kere...
Tiryakiliktir ,müptelalılıktır.
O şehir kadınındır, kadın da şehirin...
Her esaretin gibi bunun da bedelini ödemeke yükümlüdür kadın kimi kez aldanışlarla,kimi kez yalnızlıklarla,kimi kez yalanlarla...
Zaman kendini değiştirdiği gibi kadına da değdirmiş asasını demiş
"değiş değişe bildiğin kadar ben akarken su gibi sen kalamazsın durduğun gibi"... Kadın ne kadar dirense de şehri gibi sonunda vazgeçmiş atmış zamanın koynuna kendini başlamış değişmeye, dönüşmeye... Değiştikçe dar gelmiş şehri,hep daha büyük daha şaşalı olan şehrin ışıkları cezbetmiş onu , bir kendine bakmış bir de "o şehrin" kadınına ondan "neyim eksik" diye aynada izler bulmuş kendini, kendi şehrinin loş ışıklarına kabahat bulmuş , o şehrin kadını olmak için ne olacağını bilmeden , neler beklediğini bilmeden valizine tıkıştırdığı gibi ışıklı hayallerini, arzularını, hırslarını düşmüş yollara ...
İşte böyle bir masal gibi başlamış Metropol Kadının Hayatı...
Gündüz böyleyken kendi kabuğunda başka bir masal yaşamış metropol kadını geceleri tıpkı aydınlık ve karanlık , siyah ve beyaz gibi....
hadi devamı gelsin hemen. sanki falıma bakarmışsın gibi sanki neden böyle olduğumu geleceğemi, 3 vakte kadar nereere savrulacağımı anlatıyormuşsun gibi. aydınlıkta giydiğim yüksek ökçeli ayakkabılarımı çıkarmış elimde siyah geceme yürürken beni bekleyen tüm belirsizlikleri belirleyebilecekmişsin gibi...hadi yine yaz yine yaz zuzu yine yaz
YanıtlaSililgiyle bekliyoruz devamını...
YanıtlaSil