12 Ocak 2011 Çarşamba

VAKİT TAMAM BİZİ TERKEDİYORSUN...



Veda yazıları yazmak zordur üstüne üslük birde bir daha buluşamayacaksan… Kelimeler kifayetsiz kalır, gözyaşları sel. Yaşanmışlıklar, paylaşımlar gelir bir anda hafızalara, tozunu alıp anarsın yeni, yine, yeniden…

11 Ocak bazılarının hafızasından hiç gitmeyecek tıpkı 17 Mayıs gibi. Ama bu sefer sevinç değil hüzün arkadaşlık edecek anılara… Kimimiz çocukluğumuzu, kimimiz gençliğimizi, kimimiz yaşlılığımızı geçirdik. Ama yaşımız kaç olursa olsun yaşattığı duygular hep aynıydı. Hep beraber güldük, hep beraber ağladık. İster yüz kere gidilsin ister bir kere; paylaşımlar sarı kırmızıydı hep. Öğrettikleri, hayata kattıkları hep farklıydı.

İlla evim demek için çatısı olan, ocağı tüten yer gelmedi aklımıza onun bizi bağrına bastığı gibi biz de “ikinci evim “ dedik ona. Yolda yürürken göz göze gelmediğimiz, ortak bir yerde bulunmadığımız insanlarla mutluluğu, üzüntüyü paylaşmayı onunla öğrendik. Bir gol anında yanımızdakinin makamı, adı, sanı ne olursa olsun sarıldık sımsıkı, üzüntülü anlarda yine düşünmeden omzumuza konulan elin “bu daha geçer üzülme” deyişiyle teselli olduk. Karşılıksız sevgiyi öğrendik O’nunla. Sarı Kırmızı canımızı ne kadar yakarsa yaksın edilen yeminlere rağmen yine ilk fırsatta almayı görev bildik evimizde. Kızgınlığımızı merdivenlerden yukarı çıkıp yeşil çimleri gördüğümüzde bıraktık. Öfkelendiğimizde en sevdiğimizin canını yakar gibi söktük kalbini, sevinçlerimizde bir gelin edasıyla süsledik. Kırıldık ama hiç küs kalmadık.

Biz Cenneti yaşarken bazılarına cehennemi yaşattık hem de defalarca. Daha ayak basmadan evimize karşılamaya gittiğimizde” hoş geldiniz Cehenneme” dedik… Yaşayacaklarını önceden bilsin istedik. Yıllar geçse bile üstünden unutulmadı kimse tarafından ne yazılan ne de yaşanılanlar… İnandıramadık kimseyi 25.bin kişinin aynı anda nasıl bağırdığına, imrendirdik keşke bizim evimizde böyle olsa hiç yenilmezdik dedirttik. Hep kıskanılan olduk en iyisini yapana kadar budur dedik, biz gerçeklerimizi yaşarken. Kâbus gibi çöktük herkesin üstüne biz tatlı rüyalar görürken, saygıyla eğilirken herkes karşımızda, parmakları havaya kaldırdık büyük bir zevkle her zaferde. Rakamlar ve zamanlar arasında kaybolduk hep kah 14 oldu beklediğimiz kah 16.Ama her bekleyişimizin sonunda alnımızın akıyla çıkmayı bildik.

Masal Kahramanları gibi efsaneler yarattık etten, kemikten. Ali Sami Yen ‘i bildik rotamızı belirlerken, Metin’i gördük, mağrur bakışıyla destan yazarken, Prekazi’yi tanıdık, ayağıyla füze atarken, Hagi ile tanıştık, imkânsızı imkanlı yaparken… Derwall’e sarıldık umut öğretirken, Terim’i andık mücadeleden yılmazken… Unutmadık, Unutturmadık…

Şimdi evimizden ayrılma zamanı. Her ayrılık zordur ama ya bu kadar severken ayrılmak. Bu sefer dönüş de yok, köprüden önceki son çıkış sanki. Üzüldüğümüzde, ihtiyaç duyduğumuzda saramayacak bizi, eski diye yıkıp yeni binalar inşa edecekler, o yıkılırken hepimizin bir parçası da o enkazın altında kalacak. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bir tarafımız hep yaralı, hep eksik kalacak. Sanki baba evinden ayrılan gelin gibi buruk bir sevinç olacak yeni evimize giderken. Gelin, baba evinin kokusunu ellerinde ki kınadan medet umarken, bizim de tesellimiz olacak söküp aldığımız koltuklar, üstünde ALİ SAMİ YEN STADYUMU yazan biletler, üstünde bizden kareler olan kombineler…

Gitme diyip arkasından gözyaşı döksek de, dozerlere meydan okusak da ALİ SAMİ YEN bugün diyor: VAKİT TAMAM SENİ TERKEDİYORUM


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder