26 Aralık 2010 Pazar

Bana Bir Masal Anlat Baba İçinde Sen ve Ben Olan...


Babalar ve kızları...
Bir bilinmezliğe göz açarken bir masalın içinde bulur kız. Bir varmış bir yokmuş diye başlayıp ülkenin birinde bir prenses göz açarmış diye devam eden.İşte o an başlar içinde babanın kral kızının prenses olduğu  ve gözler kapanana , perde inene kadar devam eder bu masal... Hayat boyu bir çok masal dinler, bir çok masalın kahramanı ya da figuranı olursun ama hiçbiri bu masalın önüne geçemez, aynı tadı veremez.Bu yüzden hep dersin  "bana bir masal anlat baba içinde sen ve ben olan"...

9 Aralık 2010 Perşembe

Alıştıramadıklarımla Alıştım.....



Alışmaktan hep korktum...

Birine, birşeye, bir yere farketmeksizin alışmaktan ... Ama insanın hep korktukları başa gelirmiş ya bu hayatta da hep birine, birşeye ve bir yere alıştım hemde saniyesinde. Alıştığımın farkına vardığımda onsuz ne yapacağımı düşüncesiyle kendime işkence ettim. Ya biri giderse, ya birşeyim kırılırsa, ya yerime yeller alırsa diye felaket senaryolarıyla gecemi sabah yaptım. Gün geldi yine korktuğum başıma geldi gitti, kırıldı , yeller aldı.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Sorularla Buldum Onu...

Yalnızlık...
Tekil mi yaşanır çoğul mu?
Korkulur mu , sevilir mi?
Sıcak mıdır, soğuk mu?
Hissedilir mi ,duyulur mu?
Acı mı verir , mutluluk mu?

17 Kasım 2010 Çarşamba

Harçlıklar Gitti Bayramlar Bitti...


Küçükken en sinirlendiğim sözlerin başında gelirdi ; dedemler, babamlar arkadaşlarıyla toplandığında "ahhh eski günler böyle miydi " diye başlayan ve devam eden cümleler. O eski ramazanlar, o  eski bayramlar ,o eski günler. O kadar kızardım ki işte bu günler de güzeldi ne farkı var diye itiraz edesim gelirdi.Geçmişte yaşananları bilmeden, küçüçük aklımda yapmak isterdim. Ama insan yaş alıp geçmişe bakınca dedemlerin,babamların bile yaşına gelmeden aynı sözleri söyler buldum kendime de çevreme de. Oysa bunları söylemek için daha erken değil miydi ?

9 Kasım 2010 Salı

İçimdeki Çocuğu Azat Edemem.....



Yeni bir yıla ne zaman yaklaşsam eskittiğim yıllar düşüyor aklıma. Nedensiz bilmem sanki o zamanlar daha mutluymuşum da benim  haberim yokmuş gibi geliyor. O anları yad ettikçe o zamanların gecikmeli mutluluğunu şimdi yaşıyorum gibi kandırıyorum kendimi.

3 Ekim 2010 Pazar

Bu Hayatta Bana En İyi Ben Geliyorum...


İhmal etmek...


Günlük hayatımızda ne kadar çok kullanırız bu kelimeyi aslında birilerini, bir şeyi, bir yeri sürekli ihmal ettiğimiz konusunda yakarır, şikayet ederiz. Ve her zaman kendimizin bile inanmadığı sözler verip bir daha ihmal etmeyeceğimiz konusunda yeminler ederiz. Nedenlerimiz hep aynıdır, ya işimizi, ya zamanı, ya da şehrimizi bahane ederiz. Ama bu keşmekeşlik arasında geriye dönüp baktığımızda kendimizi ihmal ettiğimizin farkına bile varmayız.

28 Eylül 2010 Salı

Ankara Sevdi Beni Benim Onu Sevdiğim Gibi....




Kimilerine göre en güzel tarafı İstanbul'a dönüş yoludur, kimisine göre  denizi olmayan çorak sıkıcı yer, kimisine göre de gri bir şehir. Şairler, besteciler bile İstanbul'a aşklarını bonkörce verirken, iş Ankara'ya gelince aşkınında,kızlarının da ne kadar zor olduğunu konusunda dem vururlar.

14 Eylül 2010 Salı

Masallar Bitmez , Kahramanlar Ölmez....




Metin Oktay…


Sadece Galatasaray değil Türk Spor tarihinin altın çocuğu. Gollerinin sayısını egale edenler, gördüğü başarıların kat be kat şampiyonluk yaşayanları gördü bu topraklar ama saha dışına çıkınca onun gibilerini aradı bu gözler... Birçoğumuz canlı gözlerle tanık olmadık futboluna ama belki de dedelerimizin, babalarımızın bize anlattığı en güzel masaldı Metin Oktay. Hiç bitmesin istediğimiz, uğruna şarkılar söylediğimiz, en güzel kahramanımızın adıydı Metin Oktay.

13 Eylül 2010 Pazartesi

11 Eylül 2010 Cumartesi

Kendime Müslümanım Bu Hayatta....



Önyargılarımız...

Kimi zaman sonucu neye varacağını bilmeden sevdiklerimizin hayatına müdahaleye varan önyargılarımız, kendince bizim olan değerlerimiz. Karşımızdaki insanın yaşanmışlıklarını, yalnızlığını bilmeden, dinlemeden ahkam kesip kendimizin çizdiği yaşamı yaşamasını izin veren önyargılarımız.

Futbol Tanrısı Ve Müridleri


Futbol...


Uğruna savaşlar çıkartan, kan döken ama sevinci hiçbir şeye benzemeyen futbol. Yaşımız ister 7 ister 70 olsun aynı hazzı başka ne verebilir? Sokakta, yolda yürürken yüzüne bakmadığımız, ortak bir şeyler paylaşamayacağımızı düşünürken adı yeten futbol. Küçükken uğruna anneden yenilen fırçalara, kırılan camlara, parçalanan dizlere rağmen, büyüyüp koca koca adamlar olup milletin, eşin dostun dırdırına bile aldırmadan koşulan gece maçları, tribün maceraları... Tılsım dedikleri bu olsa gerek.

Adem'in Torunlarının Doyumsuzluğu


Erkek yeni bir ortama girdi sağına baktı üç, soluna baktı beş arkasına bakıp dört kadın gördü. Parametreleri her geçen zamanda sürekli büyüdü. Metrekaresine düşen kadın sayısı başına döndürdü. İlk başlarda toyluğunun vermiş olduğu acemilikle bir, sonra çıraklıktan ustalığa geçmiş olmanın özgüveniyle hepsi benim diyerek gezdi sokaklarda. Ustalaştıkça, çevresine baktıkça doyumsuzlaştı. Atalarının çapkınlık erkeğin şanıdır sözünün arkasına sığınıp arı misali her çiçekten bal almaya başladı. Sözler verdi tutmayacağını bile bile sırf karşındaki o an mutlu olsun sorun çıkarmasın diye. Huzur arıyorum derken huzurun kelime anlamını bile unuttu. Kadın ondan bir şey dilediğinde avucunun içini gösterdi beğenmesen elimin altında başkaları var imasını yaptı. Aynaya her baktığında daha da devleştiğini, kadınlar için ne kadar gerekli olduğunu gördü. Sevdim dediği kişiye bağlanmaya başladığı hissedince korkup kaçtı arkasında bile bakmadan. Özgürlüğüm dedi başka bir şey demedi.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Adem'in Torunları Da Değişir

Havva Elmaya Baktı
Adem Havvaya
Havva 'yı Şeytan
Adem 'i Havva Dürttü


İşte elma yendi eşitlik bitti.Atalar bile taraf oldu erkekten yana. Kadına elinin hamuru ile evde yer gösterirken, erkeğin elinin kiri gibi görüldü kadınlar, kadının susanı makbul derken , susmayanın  hakkı kötektir diye yol gösterdi atalar.Elmanın intikamı havva'nın torunlarına fatura edildi.Yüzyıllar böyle akıp gitti.

Zaman asasını erkeğe cevirdiğinde erkekde nasiplendi. Eskilerden kalma alışkanlıkları bir kenara itti, ataların bazı sözlerini kulakardı edip yolunu bulmaya ,yeniliklere kabullenmeye çalıştı.Her yenilenmeye karşı cıksada  inadı kırıldı o da düzene ayak uydurdu.

29 Ağustos 2010 Pazar

Küçük Kağıt Parçaları


Küçükken gelen kağıt parçalarıydı. Sadece bakardım , sonrada bir yere koyardım hiç önemsemeden. Tanımıyordum nasıl olsa beni ilgilendirmiyordu. Yıllar geçerken savruk savruk, büyüdüğümü de o kağıt parçalarıyla anladım. Eskiden annemin babamın adı yazarken şimdi beni adım yazmaya başlamıştı  zarflarda.. Bu sefer önemsememek,ilgilenmemek olmazdı. Hiç de aşikar olmayan duygularla tanıştırdı bu kağıt parçaları beni benle. Bir gün açtığımda zarfların birini, küçükken ip oynadığım, bir diğerinde tahta sıraları paylaştığım, bir diğerinde finalleri beraber çalıştıgım arkadaşlarım dostlarımın ismi karşılıyordu beni. Çoğu kez acıyı,hüznü, mutluluğu paylaştık ama bu benzemiyor daha önce paylaştıklarımıza diyorlardı. Bu kez " en mutlu" günümü paylaşıcaz diyorlardı. Diğerleri  belki unutulmuş, tozlu hafızalarda tozunun alınmasını bekleyen anılar kalırken , şimdi her zaman hatırlayacağımız "günü"me gel ve tanık diyorlardı. Yıllar önce  hayallerimizde  konuştuğumuz , uzak diyerek ertelediklerimizin  gerçek olma vakti diyorlardı.

Kelimelerin Anlatamayacağı Kadın: Müzeyyen Senar


Müzeyyen Senar - Geçmesin Günümüz
Yükleyen zorekip. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

Rakı sofralarını senle paylaşmak ne güzel şey Müzeyyen Abla.......

Kelimelerin Anlatamayacağı Kadın:Diana Krall

 
Diana Krall - Temptation-- Montreal Jazz Festival 2004 Live
Yükleyen qware1967. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.
Ve Tanrı Ses'i yarattı.....

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Kadın Futbola Baktı; Ben Her Yerde "Anneyim" Dedi....


Kadın duygularını bırakıp her zamanki gibi içgüdüleriyle bakar sevdiği renklere...Tanrı vergisi anaç tohumlarını bu sefer de yeşil sahalara serper.Anne -cocuk ilişkisi nasılsa takımı ile de ilişkisi de öyledir.Sevdiği takımın zaferlerinde sanki cocugu bir sınavdan birinci cıkarken ki gururu yaşar yüzündeki hafif tebessümle.Komsularına anlatırken cocugunun marifetlerini ballandıra ballandıra , cocugunun karsısında ise tabiki yapıcaksın daha iyi olmalısın daha cok çalışmalısın der tıpkı gönlündeki takım galibiyet aldıgı zaman yaptığı gibi.Onun cocugu her zaman en iyi olmalı felsefesiyle bazen elalemin cocuklarını bazen elalemin futbolcularını örnek gösterir daha çok kamçılasın ,daha iyi olsun diye. Cocuklar gibi sevdiği takımda isyan eder beni ne zaman takdir edeceksin diye ama bilmez kadının içindeki mutluluğu , sevinci...Kadın tutar kendini ,duygularını sımarmasın yeterki diye.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Erkek Futbol " AŞK" dedi...


Aynı ekrana bakan bir kadın ve bir erkek...
Biraları,cipsleri, heyecanlarıyla dakika tutuyorlar.
Üstündeki formaların renkleri bile aynı...
Ama ya duyguları, bakış açıları?

22 Ağustos 2010 Pazar

Kadın Futboldan Ne Anlar Ki....



Kadın ve Futbol...
Dünya üzerinde birbirine yakıştırılmayan en iyi ikililer anketi yapılsa baş sırada yer alır herhalde. 22 kişinin bir top peşinde koştuğu ,terlediği, kavgalar ettiği ,küfürler savurduğu, sadece amacının gol olduğu 90 dakikalık bir oyunda kadının ne ilgisini çekebilir ki? Forma renkleri yada çizgileri mi? Adele dolu vücudlar mı? Yakışıklı futbolcular mı? Belki evet belki hayır ama bilinen bir gerçek var ki kadınlar futboldan anlamaz anlayamaz.!!

20 Ağustos 2010 Cuma

Balonlarım Var...

Arif Dede...75 yıllık koca çınar. Beyaz saçları ,gözlükleri ,kocaman göbeği ve dillere destan pantolon askıları ile karşılardı apartmandakilere. Kimi görse kocaman bir tebessüm otutturur yüzüne ve başlardı sohbete. Çocukla çocuk ,büyükle büyük olmasını öyle güzel bilirdi ki üç beş dakikalık ayaküstü sohbetleri hiç bitmesin sürsün gitsin isterdi insan.Belli zamanlar belli bir süreliğine yok olurdu o yok olunca  apartmanın neşesi de onla beraber giderdi. Geldiğinde ise heybesinde anlatacak bir sürü hikayesi ve hayalleri olurdu. Onu dinlemek için yolunu gözler ayaküstü sohbetlerini bahçeye taşımaya bakardım. Yaptıklarını,yapacaklarını öyle ballandıra ballandıra anlatırdı ki ..Yıllar sonra bulduğu lise arkadaşlarıyla sarhoşluğunu, bulunmaz diyenlere inat yıllarca gezip bulduğu kitabını, İstanbul'un bir kıyısından başlayıp bir kıyısında bitirdiği yüzme yarışmasına girişini, bisikleti binmeyi öğrenişini...Konuşma bitimine yakında  yeni tüyo gelirdi yeni hayaline dair bir gözünü kırpıp kocaman tebessümüyle beraber... "Yeni hayalim uzaya gitmek" dese ne yapar eder uğraşır yukardan el sallayacağını bilirdim bana.Çünkü o hayallerine ,hayalleri de ona sıkı sıkıya tutunmuştu. Yaşına,vücudunun hantallığına ,insanlar ne dere bakmaksızın kovalardı onları bütün inanmışlığıyla. Hatta bazen "yorulmadın mı artık otur azıcık dinlen hayaller bitmez " diyenlere "yaşlıysam ölmedik herhalde" diye kafa tutardı...
En çok hayal kırıklığı yaşayıp yaşamadığını merak ettiğimi sorduğumda
" oooo küçük hanım bu hayatta herkes birşeylerden korkar ,yükseklikten, ölümden ,yalnızlıktan eee o zaman madem bu kadar korkuyoruz yaşamayalım daha iyi "der şen kahkahasını savururdu...

19 Ağustos 2010 Perşembe

Siyahın Elbisesi Kırmızı

Siyah Kırmızıya Baktı
Kırmızı Siyaha
Birbirlerini Giydiler
Birbirlerinde Kayboldular

Kadın beyazda bıraktığında kırmızıyı hem egosu hem de kadınlığı doymuş.Kırmızısını , şehri gibi yaşamışlıgının vermiş olduğu gururla teslim olmuş siyaha.Şehri gibi yüksek,şaşalı, acgözlü,bencil ,alaycı bir şekilde zafer sarhoşluguyla karşına çıkmış siyahın kırmızısına...İşte o an başlamış ilk mağlubiyet,siyah bir tokat gibi savurmuş kırmızıyı kadının yüreğine...Beyazda yaşadığı kırmızılar çok uzakta gelmiş, sanki hiç yaşanmamış gibi... Yasadıkları,duyguları,hazları sanki hep bir başka kadına aitmiş gibi . Üstüne giydiği elbise sanki ona ait değilmiş, o elbiseye hiç sahip olmak istememişde  zorla o elbiseyi giydirmişler gibi gelmiş kadına...Düşünürken beyazda yaşadıklarını biraz pişmanlık,biraz şaşkınlık kavurmuş yüreğini...Sehrinin ışıkları gibi kırmızısı da aldatmış,pusulasını şaşırtmış kadının.Doydum diye girdiği evinde neden aç oldugunu düşünmüş.. Beyazda yaşadıklarının neden siyaha yetmediğini anlamaya çalışmış.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Kırmızı Giyerken Beyaz


Şehir Beyazı Giymiş
Kadın Kırmızıyı
Şehir Kırmızıya Bürünmüş
Kadın Beyaza


Gündüzleri topuklu ayakkabılarıyla plazalarda, geceleri yalın ayak evinde siyah ve beyazı yaşamaya alışmış kadın... Gündüzleri emirler yagdırıp gövde gösterisi yaparken gücünün , geceleri duvarlara karşı  isyan ederkenki güçsüzlüğünü benimsemiş. Yaşadığı duygu med-cezirlerine  artık ne bedeni  ne de ruhu  tepki verir olmuş.
Şehrine bakmış yeniden ; ilham aldığı ,büyülendiği, kızdığı,sevdiği, nefret ettiği şehrine ... Kendi ışıkları bu kadar göz alırken neden ona sadece siyah ve beyazı verdiğini sorgulamış. Kırmızı'yı istemiş o şaşalı o gösterişli,ışıklı olan şehrinden yeni duygular,ne heyecanlar yaşamak için. Kadının sahiplendiği gibi
şehri de onu sahiplensin onu sevdiği gibi sevsin istemiş.
Şehri bonkör davranmış yine yapmış büyüklüğünü kadına...Eline bir tutam kırmızı rengi çalıp fısıldamış kulağına usulca "Benim gibi yaşa "diye...

12 Ağustos 2010 Perşembe

Beyazı Yaşarken Siyah Kaldı Diğer Yarı


Güneş Battı...
Şehir Sessizleşti...
Şehir Kadını Terketti...
Kadın Şehri...
Şimdi vakit yalnızlık zamanı...

Yüksek topuklarıyla beraber hırslarını, maskelerini, bencilliğini ,sahteliğini de  çıkarıp kilidi açtığında sadece "Kendinin" bildiği "Kendi"  karşılamış buyur etmiş kadını eve.. Bütün anaçlığıyla,bütün kırılganlığıyla bir çoçuk gibi kucaklamış kendini...
Pencereden şehrinin karanlığına baktığında onunda kendi gibi makyajını sildiğini görmüş ,ürkmüş birden şehrinden ,tıpkı aynada gördüğü silüetten ürktüğü gibi...Oysa bu şehir değil miydi ona ışıklar vaadeden, karanlıkları aydınlıklara çevirme sözü veren... O zaman bu yalnızlık da neyin nesi diye sorar bulmuş kadın şehrine.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Siyah ve Beyazı Yaşayanlar





Kadınlar...
Şehirler...

Kadınlarda yaşadıkları şehirlere benzer o şehrin dertlerini , sevinçlerini kendilerine göre harmanlayıp sunar kendini insanoğluna. Bir mıknatıs gibidir sanki şehir, kadın ne kadar mutsuz olsada ne kadar şikayet etsede kapıyı vurup çekip gidemez,küsemez eksi kutbuna... Aslında yaşanan bir nevi esarettir,seni terkedeceğim ,gidiceğim diye tehditler savursada kurtulamaz bir türlü ikna edemez şehrini... sarmalanmış, kanına girilmiştir bir kere...
Tiryakiliktir ,müptelalılıktır.
O  şehir kadınındır, kadın da şehirin... 
Her esaretin gibi bunun da bedelini ödemeke yükümlüdür kadın  kimi kez aldanışlarla,kimi kez yalnızlıklarla,kimi kez yalanlarla...

Mühr-ü Fatih


"Ya Ben İstanbul'u Alırım Ya Da İstanbul Beni "

Okuma yazmayı öğrendiğimiz tahta sıralarda bize öğretilen yegane tarih bilgisi binlerce ordulara karşı yüzlerce kişinin vermiş olduğu mücadele karşısında aldıkları zaferlerdir.Sanki göz açıp kapayana kadar süren savaşlar,barışlar vardır hep.Masal kahramanları gibi özellikleri olan askerler, komutanlar, ilahi özelikteki padişahlar ,krallar bir göz oynatışıyla bütün dünyayı oynatırlar hep okuğumuz kitaplarda...Masal gibi gelen hikayelerdeki tarihde , kişilerin yaptıkları da çok kolay gelir gözümüze... Tıpkı İstanbul'un Fethi gibi, Fatih gibi...

10 Ağustos 2010 Salı

Sanduka'nın Açılışı...





İnsanın en zor anlarıdır belki de şu hayatta yanlış anlaşılmak ama bilir ki her insanın içindekiler kendini en iyi ifade ettiği, en doğru yolla açığa çıkar yeryüzüne.Bazıları tuvalle renk renk boyalardan nefes alıp verir,bazıları notalarla anlatır içindeki fırtınayı, bazılarısa kelimeleri konuşturur anlaşılmak için ...Herkesin farklıdır anlatışı kendini ,kendini tarifi...

Bense kelimelerden medet umdum yıllarca...Birilerine kızdım koşup sarıldım  kaleme kağıda, birini sevdim yazdım sayfa sayfa ...Okunmasalar bile hiç yılmadım yazmaktan sürekli yazdım yazdım yazdım...

Nerdeyse 3 kişiden birinin blog sahibi olduğu bu zamanda benim blogumun ne özelliği var dersen sana vereceğim cevap hiçbirşey olur herhalde...Sonuçta burda yazacaklarım benim doğrularım,benim yanlışlarım,benim zevklerim,benim pişmanlıklarım...Belki yazılanlardan biraz senden biraz ondan bulacaksın,belki bir daha okumayacaksın bile yazdıklarımı bilmiyorum... Sanduka'nın içinden ne çıkacağını ben bile bilmezken... Ama su an yazacak yeni bir yuva ,yeni konular,yeni insanlar yazmanın hazzı var içimde...Söyleyecek başka birşeyim de yok şimdilik... Kendi başıma cıktığım bu yolculukta zamanla kimbilir neler ve kimler olur .???

Eee o zaman acılsın Sanduka......