11 Ekim 2011 Salı

AZ'dan ÇOK'a yoksa ÇOK'dan AZ'a mı...


Bazen bir söz, bazen bir ses, bazen birisi vesile olur değişime. Hani derler ya bir kitap okudum hayatım ya da bir insan gördüm kitabım değişti diye.. Bugünlerde ki beni nasıl da güzel açıklıyor bu cümleler...Hayatımla   ilgili yeni tanımlar bulmaya , bulduklarıma anlam yüklemeye koyuldum nedensizce... Belki eski tanımlar beni tatmin etmediği içindir yenileri arama sebebim.
Kimbilir belki de bunca zamandır yüklemediğim anlamlar terketmişlerdir beni,yüklenecek başka hayatlar bulmaya gitmişlerdir kimbilir...
İşin açıkcası sormadım kendime "neden" diye. Hayatı, kendimi,insanları bu kadar çok sorgularken ve sonunda hayal kırıklıklarımı yapıştırken bu sefer farklı olsun istedim...
Bu günlerde bazı satırlar anlam katıyor, yorumlatıyor, kolaylaştırıyor  hayatı bana , o yüzden uçmasın hep benimle kalsın diye AZ'da olsa  bir kaç satır burda benimle olsun istedim....

"İnsan doğar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. Bu aslında bir histir, bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak. Bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. Önce aşağılayan ve umursamaz bakışlar atan kalabalık, sonra da aşırı gürültüye dayanamayıp, içlerinden birini, bağırıp çağıranla konuşmaya gönderir. O da bizde çaldırdık cüzdanı, ne var? Senin gibi kıçımızı yırtıyor muyuz der. Böylesi bilimsel bir müdahale için, genelde diplomalı olanlar tercih edilir. Kalabalığın kayıtsızlığı karşısında yavaş yavaş sesi kesilen yaygaracı, gerçeği kabullenir ve çevresindeki boşluğu insanlar ile doldurur. Buna, büyüme denir. Yetişkin olma. Tam olarak yetişkin uysallığı. Yapay bir haldir. Tasarlanmıştır. İşlevselliği üzerine hesaplar yapılıp öyle biçimlendirilmiştir. Yetişkin uysallığının temeli, toplumun varlığının sürdürülebilmesi için toplumdaki her bireyin bir boka yaraması gerektiği inancında yatar.

Ve en önemlisi, yetişkin uysallığı, tamamen ölçüsüz bir dünyada milimetrik biçimde ölçülüdür. Yaş ağacın eğilip kendi köküne oral seks yapmasından ibarettir. Oysa on dört yaşındaki bir çocuğun, ergen öfkesi olarak nitelenerek küçük görülen aşırı davranışları, doğal olandır. Gözlerindeki doğum çapakları dökülmüş ve dünya üzerinde dönen bütün dolapların sırtına yüklenmiş olduğunu anlamıştır...Kendini odaya kilitleyip dışarıyı dışarıya hapsetmeye çalışır. Ya da bütün kapıları ve duvarları avazı çıktığı kadar bağırarak yıkmaya. Tepkileri, insanın ateş saçan bir ejderhayla karşılanşınca vereceği türdendir.

Dolayısıyla bu tepkinin, hayatta kalındığı sürece yani ejderha yok olup gitmediği sürece devam etmesi gerekir. ancak tabii ki, böylesi bir hayat boyu ergenler güruhu toplum yapısını sikip atacağından, yetişkin uysallığına geçiş, insanların bir gereği olarak algılanır. Toplumsal bir farz. Ama bazılarının kafası kalındır ve onlar son nefeslerine kadar bağırmaya devam eder. Çünkü hayat aşırı bir süreçtir, çünkü dünya aşırı bir yerdir ve ikisinin de hakettiği, suratlarının ortasına inen aşırı şiddetli yumruklardır. Bu yüzden, ergen isyaı bir insanı öldürmek için onu altmış kez bıçaklamaktır. Çünkü gözlerini dünyaya ancak on dört yaşlarında açabilen biri, her insanın ağzı tüten, en az altmış ejderha tarafından kuşatılmış olduğunu anlayandır. Sonuç olarak, insanlığın ergenlik hali, bütün aptallığına rağmen, hayatı boyunca özgür bir yaratığa en çok benzediği dönemdir…Ne zaman ki hayat ve dünya uysallaşır, o zaman ergenlerden sakin olmaları beklenebilir. Ama daha önce değil…" (Hakan Gunday , AZ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder