13 Mayıs 2011 Cuma

Seni Sevmeyen Ölsün Lionel Messi...


Bu yazıda okuyacağınız kişiler tamamen gerçek olup olaylar ise tamamen hayal ürünüdür.


Kendime gelip gözlerimi açtığımda karşımda 007 bütün soğukkanlılığıyla benim uyanmamı bekliyordu. Artık korkularımla yüz yüze gelip mücadele etmemden başka çare yoktu. Yataktan doğrulup gözlerinin içine bakmadan “benden ne istiyorsun “diye söze girdim. Cevap vermesini beklemeden konuşmaya devam ettim ne söylediğim önemli değildi yeter ki onun konuşmasına izin vermemeliydim. Yoksa olan olurdu… “ Sana gerçekten saygı duyuyorum ama lütfen sende bana duy, Galatasaray’da büyük bir kulüp Barcelona gibi ama ben orda kalmak istiyorum lütfen ” diye adeta ona yalvarıyordum. O bütün bu duydukları karşısında şaşırmış gibi görünüyordu. Yine cool bir sesle “ Merak etme, artık yönetimde değilim şu an sadece Galatasaray taraftarıyım istesen de seni transfer edemem. Ben de herkes gibi sana hayranlık duyuyorum. Bu tür ortamlarda çok bulundum ve nasıl kaçılacağını iyi bilirim. Böyle bir şey yaşayacağını bildiğim için yalnızca seni kurtarmaya geldim, başka bir amacım yoktu. Hadi hazırlan da seni Florya’ya götüreyim, bizimkilerle tanış” dedi. Bir an ona sarılıp teşekkür etmemek için zor durdum. Neden herkesin onu bu kadar çok sevdiğini daha iyi anladım. Bir şeye ihtiyacım olduğunda tereddüt etmeden onu aramam konusunda söz verdirip beni Florya’nın 5 kapısından birine bıraktı.

Kaybolduğumu sanan herkes karşısında beni görünce panik halinde “geldi geldi “ diye deliler gibi koşturmaya başladı. Her şey hızlı çekim yapılan bir film gibiydi. İnsanları takip etmek tenis maçındaki topu takip etmekten de zordu. Ve her şey bir anda yavaş çekime geçti biri sanki bir tuşa basmıştı. O an karşısında beni görenler soluk bile almadan beni izlemeye başlamıştı. Sanki uzaylı gören masum köylüler vardı karşımda. Sonra biri yine bir tuşa bastı ve her şey normal seyire geçti. Bir videonun içinde kaybolmuştum. Bir anda herkes beni kucaklayıp bana ne kadar hayran olduklarını hakkında konuşmaya başladı. Yorgun musun, karnın aç mı diye sorularda peşi sıra geliyordu. Biraz zaman geçip herkes normale döndüğünde kendimi Florya’nın yeşil sahasında buldum. Bir anda uzun boylu, eli sürekli burnunda olan Servet yanıma usulca sokulup “Pique’yi anlat bana ne yer ne içer? ” Bana bak Pique gibi olmak için ne yapmalıyım. Bazı zaman oyun sırasında ruhumu Pique ele geçirmiş zannediyorum. Top ayağıma geldiğinde geriden bir çıkıp orta sahaya oradan da ceza sahasına bir topu süresim var görmelisin ama bazen ruhu erken terk ediyor ve bir anda bakıyorum ki topla orta sahada kalmışım ne yapacağımı bilemiyorum elim ayağım birbirine karışıyor. Lütfen Pique olmam için son şansım ne yapmam gerektiği konusunda bana yardım et ben gerçekten başlı başına bir takımım” diye ortalığı birbirine katıyordu. O an da kocaman kulaklıklarıyla “ Hey bro, put you hand up in the air yeah “ diye bana doğru kıvrak dans hareketleriyle Kazım göründü. Sanki futbolcu değil DJ olarak yaratılmıştı. Antrenman başladığında herkes bana kilitlenmişti. Ne yapacaktım gerçekten merak konusuydu herkes ayağıma değil yüzüme konsantrasyon olmuştu ve Böh diye bağırsam karşılarında Freddy görmüş gibi korkacak bir kitle vardı.

Topu atacağım hiçbir yere adam kaçmıyordu ta ki sağ kanattan deli danalar gibi koşup el kaldıran “ sen at ben koşarım” diyen Sabri dışında. Onu öyle görünce bir an Alves belirdi aklımda. Saçlarını biraz adam edip iki üç seansta solaryum’a girse Alves’le karıştırmamak içten bile değildi.

Galatasaray yönetimi sanırım İtalya’da başıma gelenleri duymuş olacaktı ki sahada bile bana eskortluk edecek birini tutmuşlardı. Ne zaman sağıma-soluma baksam beni takip ediyor, kaşlarını kaldırarak “bana topu atma” der gibi bakıyordu. Görev başında demek ki futbol oynaması yasaktı ve görevini layıkıyla yapıyor diye düşündüm Mustafa’nın. O varken sırtım yere gelmezdi.

Steve Wonder imajı Hay Fue Hay Fue ‘den başka söz kullanmayan Pino isyanlardaydı. Topu ona atmasam sanki soluğu dövmecide alacak ve boş kalan bir yere beni lanetleyen bir resmimi yaptıracaktı sanki. Ben Pino’yu sakinleştirmek için topu atacakken bir anda biri yanıma yaklaşıp “hadi atacaksan at topu işimiz gücümüz var “diye azarladı. Aslında tipine bakınca mülayim birine benziyordu ama futbol oynamaktan artık o kadar sıkılmış bir havası vardı ki emeklilik günlerini sayıp, bahçesinde domates, biber yetiştirmek için hayal kuran bir devlet memuruydu karşımdaki. Servet uzaktan bağırarak olaya müdahale etti “ Hakan geç yerine hadi” diyerek bana göz kırpıp Pique demeyi de ihmal etmedi O anda bir zamanlar kasırgalar estiren ve o eski gücünden uzak olan Kewell göründü Baros’la birlikte. Baros bir şeylere kızmış sağa sola bağırıyordu çıldırmamak için kasıyordu kendini ki bir anda Bülent Ünder cebinden çıkardığı sarı kartını gösterdi “şimdi kendine gelirsin” dedi. Sonra koşar adım yanıma gelip “ çocuk oynayacaksan oyna yoksa kadro dışı kalırsın burada böyle bencilliklere yer yok. Ben Messi Nessi dinlemem de tanımam da “bağırdı. Sonra da “hay aksi yanlış kameraya göz kıptım “ diye üzüldü.



Antrenman bittiğinde tesislerde kalıp sohbet edelim diye o kadar çok ısrar ettiler ki bende el mahkûm kalmak zorunda kaldım. Neyse ki bu konuda Hamit’le pratik yapmıştım yabancılık çekmedim. Bu Türklere “ hayır demek” zor işti vesselam. Yoksa Allah’ını seversenle başlayıp, ölümümü göre kadar bir sürü şeyle ikna edebiliyordı. Yemekten sonra alt kata inip çay içerken peşi sıra sorular gelmeye başladı. Her kafadan bir ses çıkıyordu “ hiç sıkılmıyor musunuz hep pas pas nereye kadar bir top şişireyim şöyle bir demiyor musunuz?”, Pique gerçekten Sharika ile beraber mi? Nerede tanışmışlar? Evlenecekler mi? Twitter hesabın fake mi? Ronaldo’nun ağzını burnunu dağıtsam diye hiç düşünmüyor musun? Küçükken de Bacelona taraftarı mıydın? Xavi olmasa ben bir hiçim der misin? Ne ile beslenirsin? Bir el PES atalım mı?

“Bir anda o kadar bunaldım ki "Arda nerde hiç göremedim onu tanışmak isterdim “ dedim. Sanki bütün gün boyunca bu soruyu sormamı beklemiş gibi Arda elinde Tıraş makinesiyle ve hin hin gülerek “ burada adettendir yenilerin saçlarını keseriz “ diyerek kapıdan girdi.

Ve yeni bir gerilim başladı...







6 yorum: