1 Şubat 2011 Salı

Madalyonun İçi Hep Farklıdır...


Yıllardır insanların tabu olarak baktığı , ağzına alırken iki kere düşündüğü bir meslekti psikiyatrist veya psikolog. Fiziksel sağlığı için hastane hastane gezen insanlar ruhsal sağlıklarından bihaber içindeki sıkıntıyı midesine , kalbine yaptırdığı tetkiklerle ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Birinin ağzından ruh ve sağlık sözleri aynı anda çıksa herkes söz birliği etmişcesine "deli miyim canım ben " diye savunma mekanizmalarını güçlendiriyordu. Ne de olsa o denilen yerlere deliler gider  o doktorlar da delilerle ilgilenirdi normal insanlarla değil.

Gelişen teknoloji, bilgiye ulaşım kolaylığı, görsel ve yazılı medyanın gücü en çok da psikiyatristlere kendilerine aklama fırsatı verdi.Artık kapılar ardında konuşulan , halının altına ittilen şeyleri günyüzüne çıkarma zamanıydı.Yüzlerce kitap raflarda yerini aldı herkes farklı pencereden bakarken ortak nokta teorikte var olup pratikte olmamaktı. Psikiyatristlerde ilk zamanlar doktor-hasta güvenini bozmamak adına kapılar ardında olan şeyleri konuşmadılar.Binlerce ilginç hayatları kendilerine sakladılar. Daha sonra onlarda tıpkı gelişen zamana ayak uydurup sandıkta biriktirdikleri hayatları sunmaya karar verdiler.

İşte bunlardan biri de Gülseren Budayıcıoğlu.  2004 yılında kitabını elime aldığımda aslında bu kadar etkileneceğimi düşünmüyordum. O sayfalarda yer alan insanlar ve hayatları okurken bu gerçek diye sürekli kendime hatırlatmam gerekti. Hani akşam olur da kapılar kapanır diğer evlerin halini bilmeden yaşarsınız ya işte ben de bu duyguya kapıldım. Anlatılanlar bana o kadar uzaktı ki sanki küçükken okuduğum bir masalın içindeydim.Ama yolda yürürken gördüğüm herhangi biri , durakta beklerken selamlaştığım amca ya da komşu kızı bile olabilirdi o kişiler. Onlar gerçekti tıpkı yaşadıkları hayatlar gibi...Gerçeklerle yüzleşince artık kitabın parçası olmak kaçınılmazdı. O muayene odasının bir köşesi geçip onların konuşmasını dinledim. Gün geldi kendini peygamber sanan doktor gelip konuştu, gün geldi radyoda bütün şarkıları kendine çaldığına inanan bir devlet memuresi kapıyı çaldı, diğer bir gün kız olarak dünyaya gelip kendini erkek hisseden bir transseksüel misafir oldu.Hepsinin kendine göre farklı hayatı vardı ama öyle birileri vardı ki onun geleceği günleri sabırsızlıkla bekledim. Çok temiz olmak uğruna apartmanlarını çöp ev haline getiren o 3 kız kardeşi. Onlar gelip babalarını, annelerini, kendilerini ,yaptıklarını anlatsın istesin hep. 

Kitabın son sayfasını okuyup kapağını kapattıktan sonra bir müddet kendime gelemedim.Onları düşündüm bazıları için sevindim  bazılarına üzüldüm.Sorguladım kader mi bu yaşananlar diye? Neden diye merak ettim?

Sonra yine kaybolup gittim kendi yaşamıma ta ki madalyonun acımasız olan diğer yüzüyle karşılaşıncaya kadar.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder