10 Şubat 2011 Perşembe

Bundesliga'dan Bir Messi Geçti....



UYARI!!!


Bu yazıda okuyacağınız kişiler tamamen gerçek olup olaylar ise tamamen hayal ürünüdür.

Liverpool’dan ayrılma vakti gelmişti. Benim için güzel bir deneyim olmuştu, bazen sadece özel gecelerde karşılaştığım ya da televizyondan izlediğim adamları yakından tanımam, diğer taraftan efsane bir taraftar kitlesi önünde oynamak güzeldi. İçimdeki heyecan bir nebze olsun kıpırdanmaya başlamıştı.

Yeni rota belliydi. Bayern Munich. Şimdiden merak içindeydim beni Bundesliga’da ne gibi sürprizler bekliyordu acaba. Münich Havaalanına ayak bastığımda yine Uli Hoeneß başta olmak üzere birçok kişi büyük bir heyecanla beni bekliyordu. Dinlenmem için hemen bana ayrılan daireye gittik. Ertesi gün büyük bir coşkuyla beni beklediklerini söyleyerek yanımdan ayrıldılar. Yorgunluktan sızıp kalmışım uyandığımda güneş çoktan doğmuştu. Hazırlıklarımı tamamlayarak antrenman sahasına doğru beni almaya gelen şoförle yola çıktık. Kulübe geldiğimde ilk günler adaptasyon sürecinden sonra herkes bana, ben herkese alıştım. Burada da beni Kuyt kabusu gibi Schweinsteiger kabusu bekliyordu. Bu adamların isimleri yüzünden kendime olan güvenimi kaybedecektim. Bir ara Pep’i arayıp hiçbir sorun yok ama keşke kulüpleri seçerken oyuncuların isimlerini telaffuz edeceğim yerleri seçseymişiz diye dert yanacaktım. Görüntüsünün aksine Schweinsteiger ortalarda bir sevgi kelebeği şeklinde dolanıyordu. Elinden düşürmediği telefonuyla nerdeyse her saniye eşiyle konuşuyordu. Bir ara antrenmanda gol atıp telefonla karısına öpücük attığını gördüm gibi oldum ama yok daha neler diye söylendim kendime. Ayrıca sürekli Schweinsteiger adının nerden geldiğiyle dair ataları hakkında bilgi veriyordu. Herhalde hayatında sorulan bu maç için ne düşünüyorsun sorusunun ardından en popüler soru bu olmalıydı ki o da sorulmadan anlatmayı seçmişti.

İlk günler sağımda Schweinsteiger, solumda Robben karşımda Müller arkamda Lahm bir an Bayern Munich yerine Milan’a geldim zannettim. Yaşlarından o kadar büyük gösteriyorlardı ki abi mi desem acaba diye düşünmedim değil.

Scarface Ribery ise ayrı bir alemdi. Onu mahkum ya da Köstebek diye çağırıyorlardı diğerleri. Sanki her an kaçacak bir hava yaratıyordu. Diktatör Van Gaal antrenmana bir dakika geç kalsın bütün şehri alarma geçiriyordu. Millet onu Madrid’e tünel kazıp kazmadığını soruyordu. Zaten ilk günlerde bana gelip “Oğlum var ya göreceksin birgün Madrid’e gelicem beni kimse durduramayacak “ “Sen ne kadar alıyorsun Barça’da ben Madrid’e gitseydim var ya “ ” Ben nerelerden kaçtım bilmiyorsun geri gelip el öpecek bile dendi” “Madrid Ulan Madrid “ benim adım Bonus Ribery’se giderim “ diye cümleler kuruyordu. “Enchanté Ribery ” * diye kaçtım köşe bucak yanından. Pek fazla muhabbetimde olmadı daha sonraları. Hamit benim son durağımın Galatasaray olacağını öğrenince Türkiye’ye daha çabuk uyum sağlamam için boş vakitlerde döner, baklava yemeye Türk restaurantlarına götürüyordu. “Türk misafirperverliği işte bu diyordu “ye Allah’ın adını verdim darılırım yemezsen hatırım kalır “ gibi cümleler kuruyordu. Ah şu ısrar huyu olmasa iyi çocuktu.

Allianz-Arena ‘ya çıkmak için hazırdım artık. Südkurve Bayern , Kop taraftarı kadar olmasa da beni büyük bir coşkuyla karşıladı. Wolfsburg takımı ısınmak için sahaya çıktığında Tuncay ve Hamit orta yuvarlakta muhabbete daldılar. Friedrich ,Cicero ,Diego, Grafite teker teker yanıma gelip muhabbet ettik. Derken yavaş yavaş alıştığım yeni yerime doğru yol aldım. Yedek Kulübesi içinde minnacık kalıyordum. Hani araba sürerken boyun yetmez de önünü göremediğinden altına yastık falan koyarsın bende o hesap sahayı görebilmek için yastık koydum altıma. Bu fikir de Hamit’in aklına gelmişti.”Türk aklı “ diye de belirtmişti.

Hakemin düdüğüyle sevgi pıtırcığı Schweinsteiger’in tribündeki karısına öpücük yollaması bir oldu. Ortada bir oyundu ilk yarı ama gol henüz bulamamıştık. Not defterine bir şeyler karalayan Van Gaal” bana hadi çocuk sıra sende “ diye oyuna soktuğunda skorboardda dakikalar 85’i gösteriyordu. Girer girmez topla buluşmam bir oldu tam şut için uygun bir mesafedeyken Müller yanıma gelip “Robben’e atmazsan yumruk atar bak bana attı ona göre “ diye söylemesiyle durdum. Robben’e baktım, hışımla bana doğru “bencillik yapma atsana topu önüme burada at mı koşuyor” diye koştuğunu görünce ne yapacağımı bilemedim. O an “Xavi Nerdesin Xavi” “ya Sen İniesta” diye bağırasım geldi. Taarruzu savmanın başka yolu olmadığı için topu Robben’e verdim. Yardırdı çalım attı, belini kırdı derken bir baktım şutu öyle bir yerde çıkardı ki “bencil herif” diye içimden söylenip ona olur böyle şeyler takma dedim. Hakem 3 dakika uzatma verdiğinde meşin yuvarlak benle buluşmuştu. Müller ve ben intikam almalıydık ve işte tamda zamanıydı. Ceza sahası içine Müller’in önüne yuvarladığım topla kaleciyle karşı karşıya kaldı ve beklenen gol geldi.

Bundesliga macerasını da böyle bir maçla ve Schweinsteiger’in alnıma kondurduğu öpücükle sonlandırmıştım… Fransa’ya uçarken aklımdan bunlar geçiyordu…

*Fr:Memnun Oldum

6 yorum:

  1. Türkiye'ye de gelecek mi :)

    YanıtlaSil
  2. umarım "ben doğuştan bayernliyim" gibisinden bir demeci olmamıştır kahramanımızın :)

    YanıtlaSil
  3. kahramanımız belki Doğustan Galatasaraylıyım der söz veremiyorum:)))

    YanıtlaSil
  4. umarım öyle söyler. iyi tercih yapmasına hepimiz seviniriz zira :)

    YanıtlaSil
  5. Amacımız zaten Messi'nin doğru yolu bulmasını sağlamak:))

    YanıtlaSil